30 Ocak 2011 Pazar

Bizim Sucudan İnovasyon Dersi

Sizlere İstanbul’un arka muhitlerinden birisindeki bir sucudan bahsetmek istiyorum. Bildiğimiz suculardan biraz farklı tabiî ki.  Alt tarafı sucu demeyin. Yaratıcı, hızlı ve çalışkan bir sucu…
İki yıl kadar önce damacana(19lt) su satışı ile işe adım atıldı. Aile işletmesi, bir kişi gelen telefonlara bakıyor boşta olan diğer kardeşler de su servisi yapıyorlar. Buraya kadar her şey olması gerektiği gibi. Asıl hikaye bundan sonra başlıyor. İşe başladıktan sonra ilk iş karvizit bastırıp, kapı kapı dağıtıldı. Arayan kişilere mümkün olan en kısa sürede suları ulaştırılıyor, ama eksik olan bir şeyler göze çarpmıyor değildi. Daha sonra bir bilgisayar ile müşterilerin adresleri kaydedildi ve dağıtılan kartvizitlerin arkalarına her müşteri için ayrı bir numara verildi. Arayanlar artık numaralarını söylüyorlar ve su adreslerine daha kısa sürede ulaştırılıyor. Bu da yetmedi artık müşterilerin ev numaraları ya da sıklıkla kullandıkları numaralar sisteme kaydediliyor ve müşterinin çağrı yapması ile su 10 dakika içinde evinde oluyor.
Bu uygulama hem zamandan hem de müşteri açısından telefon maliyetini düşüren bir unsur. Satıcı ve alıcı en asgari düzeyde kayıpla alışverişi tamamlıyor. Haliyle bizim sucu buralarda Pazar payını ciddi anlamda arttırıyor, hatta artık tekel…
Değişimin, yeniliğin, yaratıcılığın küçüğü büyüğü olmuyor. Her seviyede işletme için yapılabilecek güzel uygulamalar ve alternatifler mevcut. Yeter ki düşünelim ve uygulayabilelim. Aferin bizim sucu.

24 Ocak 2011 Pazartesi

Kamyon Arkası Yazılara Veda

Yeni yıl ile hayatımızdan çıkan en üzücü(!) değer kamyon arkası yazıları olsa gerek. Diğer şoförlerin dikkatini dağıttığı gerekçesi ile kaldırılan yazılara bu yapılanı onaylayanlar kadar onaylamayanların da olduğunu düşünüyorum.
Kamyon arkası yazıları halkımızın yaratıcılık katsayısının ne kadar yüksek olduğunu ortaya koymaktadır. Buna katılmak ya da katılmamak size kalmış, ben böyle düşünüyorum. Zaman zaman kahkahalarla güldüğümüz bu yazılarla vedalaşmak bana zor geliyor. Geçtiğimiz günlerde bindiğim bir dolmuşta bir kez daha çok şaşırdım ve helal olsun dedim. Aracın dışına koymak yasaksa biz de içeri koyarız yaklaşımına sahip bir dolmuşçu ağabeye denk geldim. Dolmuşta birkaç tabelaya yazıları asmıştı. Ben de keyifle –biraz da tebessüm ile- bu yazıları okudum. Tebrikler dolmuşçu ağabey…
Bu konu hakkında biraz araştırma yapınca Horoz Lojistik firmasının 2007 yılında yaptığı kamyon arkası yazıları yarışmasını gördüm ’’Yollarda kamyonlar, dillerde sizin sözünüz dolaşsın!’’. Birinci yazıya 4 bin lira vermişler üstelik. Yarışmada dereceye giren yazıları okudum hepsi çok orijinal ve espriliydi. Birinci yazı ‘’Kamyon çeker 10-20 ton. Gönlüm çeker Paris Hilton’’ Serkan Demirel, İstanbul.
Getirilen uygulama ile yazıların kaldırılmasını tartışmak bana ne derece düşer, ne ölçüde etkili olabilirim bilmiyorum ama bildiğim ben bu yazıları seviyordum. Direksiyon başında ekmek parasını kazanan şoför ağabeylerime buradan selam olsun, hayırlı işler diliyorum.
Not: Gönderdiğim e-maile gösterdikleri ilgi ve samimiyetten ötürü Horoz Holding’e sonsuz teşekkürler.

20 Ocak 2011 Perşembe

Okumayı Sevenlere İki Güzel Öneri: Homoekonomikus, Bir İktisatçı Gazete Okuyor

Bu yazımda sizlere iki kitaptan söz etmek istiyorum.  Bunlar sırasıyla; ‘’Homoekonomikus’’ ve ‘’Bir iktisatçı gazete okuyor’’.
                Bu iki kitap da Doç. Dr. Murat Çokgezen’e ait; Homoekonomikus 2007, Bir iktisatçı gazete okuyor ise 2010 yılında Liberte Yayınevi aracılığıyla okuyucuların beğenisine sunuldu.

 İlk olarak ağabey sayılacak Homoekonomikus’dan başlamak istiyorum. Kitapla tanışmam 2008 baharına denk geliyor. O dönemde Selçuk Üniversitesine bağlı Karaman İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinde işletme birinci sınıf öğrencisiydim ve dersimize yardımcı olarak bu muhteşem kitap önerildi. Kitapta her gün ana haber bültenlerinde sıkça duyduğumuz konulara farklı bir pencereden bakılmaktadır. Kitabı tanımlarken en doğru ifade ‘’Hayata ve olaylara ekonomik bakış’’ olacağı kanısındayım. Kitabın kapağındaki bu slogan her şeyi özetliyor. İktisat okuyan ve ilgi duyan herkesin okuması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum.
Bir iktisatçı gazete okuyor’u, Homoekonomikus’a göre biraz daha atıştırmalık bir kitap olarak tanımlayabilirim. Hoş, kitabın önsözünde de bu konuya yeteri kadar vurgu yapılmış. Daha kısa yorumlardan oluşan kitabın, her sayfada yüzünüzde muzip bir tebessüm oluşması normaldir. Kalabalık içinde bu kitabı okumamanız şiddetle tavsiye edilir, birileri ‘’bu adam ne okuyor böyle’’ diyerek kitabınızı elinizden alabilir ya da size deli muamelesi yapabilir.
                Bu iki kitap hakkında yapılabilecek tek olumsuz eleştiri, temin etmeniz gerçekten zor olabilir. Benim o şekilde olmuştu. Yayıncı kuruluştan kaynaklanan bu problem umarım okuma isteğinizi zedelemez. Ve bir küçük tavsiye de kitapları yaş sırasına göre okumanız. Malum büyüklere öncelik vermek lazım…
Okurken mutlu dakikalar geçirmeniz dileğiyle, umarım sizler de beğenirsiniz.
Unutmadan, yazarı çok beğendim diyorsanız www.e-konomist.net ve ekonomiturk.blogspot.com adreslerinden takip edebilirsiniz.
Not: Bugün Sn. Murat Çokgezen ile tanışma şerefine eriştim. Bir saatin nasıl geçtiğini anlamadım. Böyle bir fırsatı bana verdiği için sonsuz teşekkürler. Umarım zamanı uygun olur ve üniversitemizde de kendisini ağırlayabiliriz.

16 Ocak 2011 Pazar

BuluşTrend, 2011

15 Ocak 2011, Buluştrend'in 2011 yılındaki ilk toplantısına ben ve iki arkadaşım katıldık. Bizimle beraber birbirinden değerli girişimci ruhuyla içi kıpır kıpır olan arkadaşlarla tanışma ve fikir alışverişinde bulunma şansına sahip olduk. Daha önceki Buluştrend toplantılarından farklı olarak -Fatmanur Erdoğan Hanım'ın tavsiyesi üzerine- dairesel olarak oturuldu ve girişimcilik tecrübeleri, fikirleri paylaşıldı.
Günün tartışma konusu hiç şüphesiz Fatmanur Hanım'ın üzerinde bir şeyler söylememizi istediği ''Marka'' söylemi üzerine gelişti ve farklı görüşler birbiri ardına sıralandı. Marka algısının ne kadar öznel ve tartışılır olduğunu bir kez daha görmüş olduk. Ne var ki, bence bu tartışmada eksik bir şeyler vardı. Açıklaması güç ama galiba kendimizi geliştirmeye ihtiyacımız var arkadaşlar. Zaaflarımız vardı, giderilebilir...
Günün bir diğer önemli tartışma konusu da internet girişimciliği üzerine cereyan etti. Bu konuda çok güçlüydük. Volkan Kırtok, Ömer Ekinci, Fatmanur Erdoğan, Diziport.com 'dan Emrah bey olur da güzel fikirler havada uçuşmaz mı?
Günün sonunda Fatmanur Hanım'ın on kişiye hediye ettiği kitap benim için çok anlamlıydı. Bir İktisatçı Gazete Okuyor, kitap hakkında ben de bir şeyler yazacağım...
Günün içeriğini çok fazla anlatmak istemiyorum. Katılanlar arasında kalsın. Merak edenler bir sonraki Buluştrend'lerden bir tanesine erkenden giderek bu tecrübeyi yerinde tadabilir.
Son olarak Erdem Genç'e teşekkürler. Geldi, alkışlattı ve gitti :)

7 Ocak 2011 Cuma

Noel Baba, Tektaş yüzük ve Volkswagen'in kaplumbağası...

Geçen günlerin birinde Milliyet gazetesinde bir haber gözüme takıldı. Devrim yaratan 6 reklam… Haberin içeriğine girdiğimizde karşımıza birkaç sorunun cevabı çıkıyor. Noel baba neden kırmızı giyer? Evlenirken neden tektaş yüzük takılır? Volkswagen’in kaplumbağası nasıl bu kadar ünlendi? Gibi.
Bu soruların cevapları,
Dünyanın en büyük elmas üreticilerinden Güney Afrikalı DeBeers firmasının ‘’evlenirken tektaş yüzük takılır’’ reklamı, Volkswagen’in II. Dünya Savaşı sonrasındaki ‘’Küçük düşün’’ kampanyası, Coca-Cola’nın 1939 yılında şişman, neşeli ve kırmızı giyen Noel Baba çizimleri yılbaşılarımıza ayrı bir tat katan Noel Babaların imajını belirlemiş.
İşin özü, reklamlar önemlidir, güzeldir, değerlidir… Reklam sadece ünlü isimlerle bol sıfırlı anlaşmalar yapmak değildir. Aksine bol sıfırlardan birkaç tanesini reklam filmi yapanlara aktarmak daha ekonomik çözümler üretebilir. Biz de güzel reklamlar izler, beğeniriz ve alışveriş yaparız…